2 Mayıs 2023 Salı

 

Boş sigara paketini buruşturup fırlatıyorum masaya, ardından biram geliyor. Gece saat on ikiye yaklaşıyor, etrafta pek ayık insan kalmadı. Yan masada iki tane çıtır denilebilecek kız var. Birinin saçları ve dövmeleri fazlasıyla dikkat çekici, ötekininse göğüsleri. Göğüsleri güzel olan kız diğer kıza oranla biraz daha sarhoş. Arada bana bakıp hemen kafalarını çeviriyorlar, ortalama erkekleri övdükleri vasat muhabbetlerine devam ediyorlar. Yanımdaki diğer masada ise kalabalık bir arkadaş grubu var, dört erkek ve iki kadın. Kadınlardan birinin yanında sevgilisi olmasına rağmen fazlaca kesiyor beni, bu gece dayak yemek istemediğim için göz göze gelmemeye çalışıyorum. Masaya biraz daha dikkat kesildiğimde kalan tek kızı kimin sikmek istediğini hemen fark ediyorum. Kızın tam karşısında oturan ve en son dolar sekiz dolaylarındayken sevişmiş olduğunu tahmin ettiğim temiz yüzlü dağ ayısı. Adam sürekli bağırarak konuşarak masadaki diğer erkeklerin sesini bastırmaya çalışıyor ve kız ne derse desin ters düşmeye özen gösteriyor, anlamak pek zor değil. Ardından kendime geri dönüyorum. Masanın üzerinde buruşmuş sigara paketi, yarısı içilmiş bira şişesi, bakkaldan alınan beş liralık çakmak, ağzına kadar dolu küllük ve iki saat kadar önce aldığım küçük İskender’in bir kitabı var. ‘’Burada ne arıyorsun?’’ diyorum kendi kendime. ‘’Ne işin var burada?’’ Nerede olduğum fark etmeksizin çokça sorduğum bir soru bu son zamanlarda. Sosyalleşmek mi istiyorsun? Tek başına içmeye çıkmak sosyalleşmek değildir. Seks mi arıyorsun? Hemen yanındaki göğüsleri güzel olan kızı siktikten sonra yaşayacağın ruh halini çok iyi biliyorsun. Yalnızlık tribine mi girmek istiyorsun? O tripte olmadığın başka bir anın yok artık hayatında. Ne yaparsam ve nerede olursam olayım aynı soru dönüyor beynimin en uç kıvrımlarında. Kendimden çok uzaklaşmışım gibi hissediyorum ve bu uzaklaşma şiddetle artıyor her geçen saniyede. Hayatımda ilk defa bir şeylere aidiyet gütmek istiyorum, çırılçıplak bir şekilde kalabalık bir sokağın ortasında savunmasız bir şekilde bekliyorum sanki. Bir bira daha söylüyorum ardından, bir sigara daha yakıyorum. Derin bir iç çekiş ve güçlü bir yudum.

Mekan iyice boşaldı artık, birkaç masa dışında kimse kalmadı. Oturduğum sandalyeye çivilenmiş gibiyim, kalkmak gelmiyor içimden. Eve de hiç gidesim yok zaten. Ama yine de biramı dipleyip çıkıyorum dışarı. Hafif bir soğuk çarpıyor yüzüme, biraz kendime geliyorum. Tekele gidip üç bira daha alıyorum ve bankın birine çöküyorum. Etraf iyice sessizleşiyor her bir sigara yakışımda. Bu sessizliği özlediğimi fark ediyorum. Hayatım son sekiz-dokuz aydır bir roller coaster treni gibi ve cebimde de bir self-destruction butonu var. Bu yüzden uzaklaştım belki de kendimden. Durup kendimi dinlediğim anlar eskiye kıyasla yadsınamayacak bir oranda azaldı. Sürekli birileri geliyor, birileri gidiyor, birileri konuşuyor, birileri bağırıyor. Zihnen ve bedenen çok yorgunum, geçeceğini sanmadığım bir yorgunluk bu. Kendimi iyi hissettiğim anlarda da, bok gibi geçirdiğim gecelerde de şiddetlenerek artacak bu yorgunluğum.

Kalan birayı bitirip eve doğru yürümeye başlıyorum ve kulaklığımı takıp bir sigara yakıyorum. Emre Nalbantoğlu’ndan Yansam çalmaya başlıyor, sokak daha da sessizleşiyor…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İki Adam Dört Bira

  Sıcak bir yaz gecesinde iki yakın arkadaş bara otururlar, iki bira söylerler. Biralar gelene kadar pek konuşmazlar, tek iletişimleri çakma...