Odayı yarı zamanlı aydınlatan loş bir ışık, yarısı içilmiş
bira şişeleri, fark edilmemesi imkansız bir hale gelen küllükteki ruj izli
sigara filtreleri, kırılmış bardaklar, kaybolmuş sütyenler, ince bir duvar ve
duvarın ardından duyulan kadın inlemeleri, dağınık kitaplıklar, yazmaya
başlanılamayan romanlar, gazı bitmiş çakmaklar, asıl güzelliği gecenin
karanlığında ortaya çıkan beyaz tenli bir kadın ve yolun hemen karşısındaki
tekelden aldığı ucuz bir kırmızı şarap, alkolün ve depresifliğin yarattığı etkiden
dolayı takılmayı unutulan prezervatifler, sahte inlemeler, daha da sahte
inlemeler, sokak lambasının aydınlattığı ve yalnızca seks esnasında fark edilen
kurumuş bir ağaç, arka fonda çalan yaşlı ve hüzünlü bir şarkı, iki sevişme
arasında yakılan sigaralar, çıkış noktası olarak görmemize rağmen bizi daha da
dibe batıran kadınlar, yakıcı bir yalnızlık, yıpratıcı bir geçmiş ve bizi
bekleyen daha da yıpratıcı bir gelecek. Ama bütün bunlardan önce; ilk anda
abartısız gelen ama etkisi zamanla büyüyen bir kadının gecenin üçünde kurduğu
sert, keskin ve soğuk cümlelerin bünyede bıraktığı hazımsızlık hissi ve onu son
defa görüyor olmanın verdiği sarhoşlukla içilen iki dal camel soft…